Biz çocukken 31 Aralık günü ve gecesi babam TV’yi açtırmazdı.
O güne muhabbet duymayalım diye elinden geleni yapardı. Tombala, piyango bileti de bilmezdik biz.
Ama kurban ve Ramazan arefelerinde evimizde heyecan dorukta olurdu. Annem bir kaç gün önceden bayramlık elbise diker, bayram akşamları elimize kına yakardı. İlk akşamdan yatar, sabahı zor ederdik. Sabah namazında kalkar kınalarımızı yıkar, kınadan pörtlemiş ellerimize bakıp gülerdik 😊
Sonra abdest alır annemizle namaz kılardık.
Biz çam ağaçlarını; Üzerindeki noel figürleri ve saçma sapan süsler, ışıklar ile değil, evimizin önünde dalları rüzgarda savrulurken, ormanda mis kokular yayarken, gölgesinde saklambaç oynarken sevdik.
Biz çam ağaçlarını salon köşelerinde değil, toprağa sarılmış kökleriyle, üzerindeki tırtıllarla, kuşlarla, en doğal halleriyle sevdik.
Bizim çam ağaçlarımızı batıl inançlar, yapaylıklar kirletemedi hiç.
Sevdiklerimizle buluşmak, güzel bir sofrada yemek yemek için 31 aralık gecesini beklemedik. Hem biz ramazan ve kurban bayramında misafirlerden kaçmak için tatile de gitmezdik…
Çocukken paketlenmiş hediye almadım hiç. Fakat babamın aldığı, annemin eskiyen tüllerle gelinlik dikip giydirdiği oyuncak bebeği hiç unutamadım.
Biz çocukken yılbaşı nedir bilmedik. Bu yoz, taklitçi, yapay kutlama şekillerini hiç sevmedik.
Annemle babama benziyorum giderek. Hafta sonu kahvaltılarına börek yapıyor, besmelesiz yapılmış yemek yedirmiyorum. 31 aralık günleri tv’yi kapatıyorum. Çocuklarımın doğum gününü kutlamıyor, parti yapmıyorum. Paketli hediye de vermiyorum pek. Buna rağmen sofrada mercimekli pilav ve çoban salatası görünce mutlu olmalarını hayretle izliyorum.
Rabbimizin bize bahşettiği hayatın her gününün, her saniyesinin bir hediye olduğunu hissettirdi ailemiz bize. Sıla-i rahim’in güzelliğini yaşayarak anlattılar. Bu yüzden sevdiklerimizle beraber olmak için bize ait olmayan yapay kutlamaları beklemedik.
Bir çam fidanı dikmenin, çam ağacı süslemekten daha mutluluk veren bir eylem olduğunu öğrettiler. Çam ağacının yapraklarının, onun en güzel süsü olduğunu farkettirdikleri için, süslemeye ihtiyaç duymadık hiç.
Bu yüzden ahirete dönük hayalleri ve sevinçlerimizi büyüttük biz.
Bir çiçeğe bakarken “Subhanallah” deyince, bir hayvana su verince cennette daha büyük evimizin olacağı, Allah’ın bizi daha çok seveceği ümidi ve huzuruyla büyüdük.
Biz çocukken yılbaşı nedir bilmedik. Her sabaha sevinçle, şükürle uyanmayı, her gece yatarken biten günün muhasebesini yapmayı öğrendik. Şimdilerde evleri, sokaklarımızı bize yabancı kılan bu yoz, taklitçi, yapay kutlama şekillerini hiç sevmedik…
O güne muhabbet duymayalım diye elinden geleni yapardı. Tombala, piyango bileti de bilmezdik biz.
Ama kurban ve Ramazan arefelerinde evimizde heyecan dorukta olurdu. Annem bir kaç gün önceden bayramlık elbise diker, bayram akşamları elimize kına yakardı. İlk akşamdan yatar, sabahı zor ederdik. Sabah namazında kalkar kınalarımızı yıkar, kınadan pörtlemiş ellerimize bakıp gülerdik 😊
Sonra abdest alır annemizle namaz kılardık.
Biz çam ağaçlarını; Üzerindeki noel figürleri ve saçma sapan süsler, ışıklar ile değil, evimizin önünde dalları rüzgarda savrulurken, ormanda mis kokular yayarken, gölgesinde saklambaç oynarken sevdik.
Biz çam ağaçlarını salon köşelerinde değil, toprağa sarılmış kökleriyle, üzerindeki tırtıllarla, kuşlarla, en doğal halleriyle sevdik.
Bizim çam ağaçlarımızı batıl inançlar, yapaylıklar kirletemedi hiç.
Sevdiklerimizle buluşmak, güzel bir sofrada yemek yemek için 31 aralık gecesini beklemedik. Hem biz ramazan ve kurban bayramında misafirlerden kaçmak için tatile de gitmezdik…
Çocukken paketlenmiş hediye almadım hiç. Fakat babamın aldığı, annemin eskiyen tüllerle gelinlik dikip giydirdiği oyuncak bebeği hiç unutamadım.
Biz çocukken yılbaşı nedir bilmedik. Bu yoz, taklitçi, yapay kutlama şekillerini hiç sevmedik.
Annemle babama benziyorum giderek. Hafta sonu kahvaltılarına börek yapıyor, besmelesiz yapılmış yemek yedirmiyorum. 31 aralık günleri tv’yi kapatıyorum. Çocuklarımın doğum gününü kutlamıyor, parti yapmıyorum. Paketli hediye de vermiyorum pek. Buna rağmen sofrada mercimekli pilav ve çoban salatası görünce mutlu olmalarını hayretle izliyorum.
Rabbimizin bize bahşettiği hayatın her gününün, her saniyesinin bir hediye olduğunu hissettirdi ailemiz bize. Sıla-i rahim’in güzelliğini yaşayarak anlattılar. Bu yüzden sevdiklerimizle beraber olmak için bize ait olmayan yapay kutlamaları beklemedik.
Bir çam fidanı dikmenin, çam ağacı süslemekten daha mutluluk veren bir eylem olduğunu öğrettiler. Çam ağacının yapraklarının, onun en güzel süsü olduğunu farkettirdikleri için, süslemeye ihtiyaç duymadık hiç.
Bu yüzden ahirete dönük hayalleri ve sevinçlerimizi büyüttük biz.
Bir çiçeğe bakarken “Subhanallah” deyince, bir hayvana su verince cennette daha büyük evimizin olacağı, Allah’ın bizi daha çok seveceği ümidi ve huzuruyla büyüdük.
Biz çocukken yılbaşı nedir bilmedik. Her sabaha sevinçle, şükürle uyanmayı, her gece yatarken biten günün muhasebesini yapmayı öğrendik. Şimdilerde evleri, sokaklarımızı bize yabancı kılan bu yoz, taklitçi, yapay kutlama şekillerini hiç sevmedik…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder